Akademik Arşiv / Academic Archive

Permanent URI for this communityhttps://acikarsiv.thk.edu.tr/handle/123456789/2546

Browse

Search Results

Now showing 1 - 10 of 156
  • Thumbnail Image
    Publication
    Hava aracı kablolarında çapraz karışma ölçümleri ve kablo ayrım kuralları
    (2009) Fatih ÜSTÜNER Nevzat TARIM Gülay İYİBAKANLAR; TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü, Gebze, Türkiye 1. Hava İkmal Bakım Merkezi, Komutanlığı, Eskişehir, Türkiye Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, Türkiye
    Hava araçlarında kullanılan kabloların tiplerinin belirlenmesinde ve yerleşiminde fonksiyonel ve çevre şartları isterleri haricinde elektromanyetik uyumluluk isterleri de önemli role sahiptir. Bu bildiride çapraz karışma açısından hava aracı kabloları incelenmiştir. Gerçek platformlarda kullanılan kablolar üzerinde alınan çapraz karışma ölçümleri verilmiştir. Kablo ayrım mesafesinin çapr az karışma üzerindeki etkisi vurgulanmıştır.
  • Thumbnail Image
    Publication
    Gelişim ve rasyonel alt kültürlerinin girişimci davranışa etkisi: Algılanan çevresel belirsizliğin aracılık rolü
    (2012) İrfan AKKOÇ Abdullah ÇALIŞKAN Ömer TURUNÇ; Türk Hava Kurumu Üniversitesi, Meslek Yüksek Okulu İzmir, Türkiye Kara Harp Okulu, İşletme Bölümü, Ankara, Türkiye Kara Harp Okulu, İşletme Bölümü, Ankara, Türkiye
    Bu çalışmanın amacı gelişim kültürü ve rasyonel kültürün çalışanların girişimci davranışına etkisi ve bu etkide algılanan çevresel belirsizliğin aracılık rolünün tespit edilmesidir. Söz konusu değişkenler arasındaki ilişki; faktör analizi, regresyon analizi ve sobel testleri gibi istatistiksel yöntemler ile analiz edilmiştir. Çalışmada Ankara ilinde faaliyet gösteren ve savunma sektöründe yer alan özel işletmeler ele alınmıştır. Bu konuda hazırlanan anket formu ile 651 çalışandan toplanan veriler kullanılarak çalışmada yer alan değişkenler arasındaki ilişkiler belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışma sonucunda, gelişim kültürü ve rasyonel kültürün girişimci davranışı olumlu yönde etkilediği ve algılanan çevresel belirsizliğin bu ilişkide aracılık etkisinin olduğu belirlenmiştir. Böylelikle değişkenler arasındaki ilişikleri optimize eden bir yapısal eşitlik modeli önerilmiştir.
  • Thumbnail Image
    Publication
    Sermaye yapısını etkileyen faktörler ve finansal oranlar ile hisse getirisi arasındaki ilişkinin ANFIS yöntemi ile incelenmesi: İMKB 100’de bir uygulama
    (2013) Nevin YÖRÜK S. Serdar KARACA Mahmut HEKİM İsmail TUNA; Türk Hava Kurumu Üniversitesi, Ankara, Türkiye Gaziosmanpaşa Üniversitesi, İkdisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Tokat, Türkiye Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tokat, Türkiye Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Meslek Yüksek Okulu, Tokat, Türkiye
    Bu çalışmada, şirket hisselerinin getiri oranı (HGO) uyarlamalı sinirsel bulanık sonuç çıkarım sistemi (ANFIS) yardımıyla tahmin edilmiştir. Bu amaç için, ANFIS’in giriş ve çıkış değişkenleri için hazırlanan finansal oranlar verisi 2003 2007 yılları arasında IMKB 100 içerisinde yer alan 40 sanayi şirket tarafından açıklanan bilanço ve gelir tablosu kalemlerinden elde edilmiştir ve elde edilen veri ANFIS’e uygulanmıştır. Gerçekleştirilen deneyde, ANFIS tarafından tahmin edilen değerlerle HGO’nun gerçek değerleri karşılaştırılmıştır ve 14 giriş değişkeni arasından anlamlı bulunan 4 giriş değişkeni ANFIS’e uygulanmak için saptanmıştır. Anlamlı bulunan bu giriş değişkenleri kullanılarak aynı deney gerçekleştirildiğinde, ANFIS modeli yaklaşık aynı tahminleme başarısına ulaşmıştır. Sonuç olarak, daha az giriş değişkeni kullanarak bu modelin aynı başarıyı sağlayabileceği ve yatırımcılar ve şirketlerinriskinin azaltılmasında kullanılabileceği gösterilmiştir.
  • Thumbnail Image
    Publication
    Türkiye’de açık hava müzeleri “açıldı” açılıyor açık hava müzelerine yeni bir bakış
    (2013) Zehra Sema DEMİR; Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Halkbilimi Bölümü, Ankara, Türkiye
    Türkiye’de açık hava müzesi ve buna benzer kurumları inşa etme çalışmaları son on yılda ivme kazanmıştır. Makalede konu hakkındaki en son gelişmelerden başlayarak Türkiye’de sürdürülen ça- lışmalar sıralanacaktır. 20. yüzyılın ortalarından beri açık hava müzelerinin inşası özellikle akade- mik çevrelerde bu kurumu tanımlamak, çalışma ilkelerini kavramak ve bu konuda Türkiye koşul- larına uygun projeler üretmek ekseninde tartışılmıştır. Birbiri ardına düzenlenen içeriği neredeyse aynı bilimsel toplantılar son kertede Türkiye’de bir açık hava müzesinin neden açılmadığı, açılamadığı sorusuna yanıt aramak üzere yapılmıştır. Bu makalede, konuyla ilgili birçok bilim insanın yaptığı gibi Türkiye’de neden bir açık hava müzesi yok, diye düşünmek yerine dünyadaki örnekleri de göz önünde bulundurarak öncelikle Türkiye’de bu alandaki öncü hareketlere, kısa ya da uzun vadede açık hava müzesine dönüşebilecek oluşumlara ve bu kurumların Türkiye’de alternatif var olma süreçlerine odaklanılmıştır. Bu meyanda konuyla ilgili somut örneklere yer verilmiştir. Mesela; Beypazarı Macun Köy’de Anadolu Açık Hava Müzesi, Ankara Altındağ’da Köy Park Açık Hava Müzesi, Samsun Ladik’te Ambar Köy Açık Hava Müzesi proje aşamasındadır. Bu yeni oluşumlara ek olarak örneğin açık hava müzeciliği ilkeleri doğrultusunda faaliyet gösteren Yaşayan Müze Türkiye koşullarında bu tür mü- zeciliğin nasıl yapıldığı ve yapılacağı konusunda fikir vermektedir. Adı müze ile birlikte anılanların yanı sıra Türkiye’de geleneksel yaşamı, kırsal hayatı, köy kültür dokusunu merkeze alarak açık hava müzeciliğinin temel ilkesi olan geleneksel mimarîyi ve içindeki yaşamı koruma ekseninde ortaya çıkan birtakım girişimler, kuruluşlar da söz konusudur.
  • Thumbnail Image
    Publication
    Nükleer krizde Ab’nin İran politikaları: Tarihsel ve güncel bir perspektif 
    (2013) M. Hakan KESKİN; Türk Hava Kurumu Üniversitesi, Ankara, Türkiye
    İran, 1979 devriminden sonra yeniden belirlediği dış politika hedefleri, zengin fosil kaynakları ve bulunduğu jeostratejik konumu ile uluslararası sistemi etkileyebilecek küresel bir aktördür. Gizli yürüttüğü nükleer çalışmaların ortaya çıkmasından sonra ABD ve İsrail ile yaşadığı sorunlar İran’ı uluslararası gündemin ilk sıralarına taşımıştır. Etkin bir ortak dış politika oluşturamadığı için sürekli eleştirilen ve küresel aktör misyonu sürekli tartışılan Topluluk, bu anlaşmazlığa arabulucu rolü ile dahil olmak durumunda kalırken, aynı zamanda önemli bir dış politika sınavı vermiştir. Literatürde İran nükleer krizi hakkında çok sayıda çalışma olmasına rağmen, AB’nin kriz sürecindeki rolü ve izlediği politikalar üzerinde fazla durulmadığı görülmüştür. Bu nedenle, bu çalışma AB’nin bu siyasi krizdeki arabulucu rolü, İran’ın Batı dünyası ile yaşadığı nükleer krizin detayları ekseninde incelemektedir.
  • Thumbnail Image
    Publication
    Çatışma yönetim stratejilerinin izlenim yönetimi taktiklerine etkisi: üniversite öğrencileri üzerine bir araştırma
    (2014) A. Emin SERİN Semih SORAN M. Onur BALKAN; Türk Hava Kurumu Üniversitesi, Ankara, Türkiye Özyeğin Üniversitesi, Sivil Havacılık Yüksekokulu, İstanbul, Türkiye Türk Hava Kurumu Üniversitesi, Ankara, Türkiye
    Bu çalışmanın amacı organizasyonlarda sürekli var olan çatışma ve çatışmanın yönetim stratejileri ileçalışanların kullandıkları izlenim yönetimi taktikleri arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaktır. Bu anlamda bir kamuya da özel sektör kuruluşunda çalışan 171 yüksek lisans öğrencisi üzerinde, çatışma yönetim stratejileri ileizlenim yönetimi taktikleri arasındaki ilişki araştırılmıştır. Araştırmada, Rahim tarafından geliştirilen RahimOrganizational Inventory II (ROCI-II) ve Bolino ve Turnley (1999) tarafından geliştirilen ve Basım (2006)tarafından Türkçeleştirilen İzlemin Yönetimi Taktikleri ölçekleri kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesi,korelasyon ve regresyon analizleri ile yapılmıştır. Elde edilen bulgular, uzlaşmanın izlenim yönetimitaktiklerinden tehdit ve kendini sevdirme ile anlamlı ilişkisi bulunmuştur. Ayrıca, hükmetmenin, tehdit ve işesahip çıkma ile tümleştirmenin, kendini sevdirme ile işe sahip çıkma ile anlamlı ilişkisi bulunmuştur.Kaçınmanın ise hiçbir izlenim yönetimi taktiği ile anlamlı bir ilişkisine rastlanmamıştır.
  • Thumbnail Image
    Publication
    Kronik obstrüktif akciğer hastalığı akut alevlenmesi olan hastalardan izole edilen Pseudomonas aeruginosa suşlarında antibiyotik direnci
    (2014) Nagihan DEMİR Yelda YAZICI Halit ÇINARKA HÜLYA KILIÇ YILMAZ Canan ŞENGÜL Mesiha BABALIK; Silivri Ceza İnfaz Kurumu Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İstanbul, Türkiye Ahi Evren Göğüs Kalp Ve Damar Cerrahisi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Mikrobiyoloji Labaratuvarı, Trabzon, Türkiye Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Rize, Türkiye Fatih Devlet Hastanesi, Biyokimya Laboratuvarı, Trabzon, Türkiye Ahi Evren Göğüs Kalp Ve Damar Cerrahisi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Trabzon, Türkiye Ahi Evren Göğüs Kalp Ve Damar Cerrahisi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Trabzon, Türkiye
    AMAÇ: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) akut alevlenmeler ile seyreden bir hastalıktır. Alevlenmeler dispne, balgam miktarı ve pürülansında artış ile kendini göstermektedir. Hastalığın tedavisinde bronkodilatatör ve antibiyotik kullanımı gerekebilmektedir. Hava akımı kısıtlılığının artışı ile alevlenme riskinin de arttığı bildirilmektedir. Akut alevlenmeler hastanın yaşam kalitesinde azalmaya, ciddi morbidite ve mortaliteye sebep olurken ekonomik açıdan yük oluşturmaktadır. KOAHlı hastalarda Küresel Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Girişim Grubu (Global Initiative for Chronic Obstructive Lung Disease: GOLD)nun yapmış olduğu spirometrik sınıflamada (GOLD 1-4) GOLD 2de alevlenme sayısı yılda 0,7 - 0,9 iken GOLD 4 hastalarda yılda 1,2 - 2,0 alevlenme görülmektedir. Akut alevlenmelerde en sık görülen bakteriyel patojenler sırası ile Haemophilus influenzae, Streptococcus pneumoniae ve Moraxella catarrhalisdir. GOLD 3 ve GOLD 4 KOAH akut alevlenmeli hastalarda Pseudomonas aeruginosa önemli etkendir. P. aeruginosa suşlarında antimikrobiyal ajanlara karşı giderek artan direnç tedavide sorun oluşturmaktadır. Enfeksiyonun tedavisi için ampirik tedavi başlamadan önce antibiyotik duyarlılık paternlerinin bilinmesi tedavide etkin olabilir. Ampirik antibiyotik tedavisine cevap alınamaması durumunda hastaya balgam kültürü ve antibiyotik direnç testleri yapılmalıdır. Bu nedenle bu çalışmada, hastanemize başvuran KOAH akut ataklı hastaların balgamından izole edilen P. aeruginosa suşlarının antibiyotik direnç paternlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. YÖNTEMLER: Haziran 2007 ile Aralık 2010 tarihleri arasında Trabzon Ahi Evren Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvuran kronik obstrüktif akciğer hastalığı akut atağı olan hastaların balgam örneklerinden izole edilen 78 P. aeruginosa suşunun antibiyotik hassasiyet sonuçları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. İzolatların tiplendirilmesi ve antibiyotik duyarlılıkları için Phoenix (Becton Dickinson, USA) bakteri tanımlama sistemi kullanılmıştır. BULGULAR: Çalışmaya alınan P. aeruginosa suşlarında %42,3 sefepim, %41 levofloksasin, %38,7 siprofloksasin, %29,4 seftazidim, %21,7 sefoperazon / sulbaktam, %17,9 gentamisin, %17,9 piperasilin / tazobaktam, %8,9 imipenem, %5,1 amikasin ve %2,5 meropenem direnci saptanmıştır. İzolatların 28 (%35,9)i bu antibiyotiklerden tümüne hassas olarak bulunmuştur. Hastaların 46 (%58,9)sında steroid, 56 (%71,8)sında geniş spektrumlu antibiyotik kullanım öyküsü tespit edilmiştir. SONUÇ: Kronik obstrüktif akciğer hastalığının akut ataklarında, Pseudomonas enfeksiyonlarının antibiyotik duyarlılıklarının belirli periyotlarla incelenmesi hasta sağlığı ve ülke ekonomisi açısından yararlı olacaktır.
  • Thumbnail Image
    Publication
    KARABÜK EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ'NDE ÇALIŞAN SAĞLIK PERSONELİNİN HİZMET İÇİ EĞİTİMLERE BAKIŞI
    (2014) Zeynep KOÇ Fatma Zehra TAN; Türk Hava Kurumu Üniversitesi Doç. Dr., Karabük Üniversitesi, İşletme Fakültesi,
    Yaşam boyu eğitimin bir gereği olarak karşımıza çıkan hizmet içi eğitim, çalışanlara mesleklerinde daha başarılı, üretici ve mutlu olmasını sağlayacak bilgi, beceri ve tutumlar kazandırmayı amaçlar. Bu çalışmayla, hizmet içi eğitimde kuramsal alt yapıya yönelik bilgi vermenin yanı sıra, sağlık personelinin görevleri başında çalıştıkları sürece mesleklerindeki gelişmelere uyum sağlayabilmeleri, verimli ve üretken olabilmeleri için sürekli eğitim ihtiyaçlarını karşılamadaki önemi, esasları ve bu eğitime olan gereksinimleri üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede hizmet içi eğitim yoluyla çalışanların performansını artırmada hizmet içi eğitim programları ve stratejileri gibi temel noktalara yer verilmiştir. Hizmet içi eğitimle sağlık personeline, en azından, kendi alanındaki yeni bilgi ve becerileri zamanında kazandıracak, yeni eğitim teknolojilerinden faydalanma ve bunları mesleklerinde kullanma kolaylıklarını sağlayacaktır. Karabük Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesinde çalışan sağlık personeli ile anket çalışması yapılarak, sağlık personelinin hizmet içi eğitime bakış açısı ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Araştırma da sağlık personelinin hizmet içi eğitim konusunda olumlu oldukları, eğitimlerin çalışanlara yeni beceriler kazandırdığı, mesleki gelişimlerini geliştirdiği ve çalışanların kurumsal aidiyet ve kurum kültürünün pozitif etkilerini yaşattığı sonuçları ortaya çıkmıştır.
  • Thumbnail Image
    Publication
    Peptit Amfifillerin Kendiliğinden-Toplanma Mekanizmasının Moleküler Dinamik Yöntemleri ile İncelenmesi
    (2014) -- Emine Deniz TEKİN; Boş Türk Hava Kurumu Üniversitesi, Hava Ulaştırma Fakültesi, Pilotaj Bölümü
    “Kendiliğinden-Toplanma” (Self-Assembly) molekül düzeyinden galaksilere kadar, organik/inorganik nesnelerde, yapısal organizasyonu oluşturan en temel mekanizmadır. Moleküler nanoteknoloji, doğada pek çok karmaşık sistemin temelinde yatan bu özelliği kullanarak rejeneratif tıp, optik ve elektronik uygulamaları için gerekli olan malzemeleri üretmeyi hedeflemektedir. Bu projenin konusu olan “peptit amfifiller” kendiliğinden-toplanma mekanizması ile 1-boyutlu nanoyapıları oluşturmaktadırlar. Oluşan bu nanoyapılar, rejeneratif tıp ve doku mühendisliği çerçevesinde kan damarı yapımı ve hücre dışı matrisi (Extra Cellular Matrix, ECM) taklit edebilecek doku iskelesi (yapay hücre dışı matris) geliştirilmesinde kullanılma potansiyeline sahiptirler. Doku iskelesi üretiminde kullanılacak malzemenin biyo-uyumlu, biyo-bozunur ve gözenekli yapıda olmasının yanı sıra parçalanırken de zehirli ürünler oluşturmaması gerekmektedir. Bu özelliklere sahip malzemeler arasında peptit amfifil tabanlı nanolifler, diğer materyallere (doğal polimerler, biyo-seramikler ve bunların bileşiminden oluşan kompozit malzemeler) kıyasla doğal ECM’ nin yapısını ve biyolojik işlevini daha iyi taklit etmektedir. Projede, moleküler dinamik yöntemiyle, peptit amfifillerden oluşan silindirik nanoliflerin yapısal özelliklerinin detaylı bir şekilde araştırılması ve kendiliğinden-toplanma sürecinin temelinin anlaşılması hedeflenmektedir. Moleküler dinamik yönteminin, büyük biyomoleküllerin dinamiğinin anlaşılmasında yararlı olduğu bilinmektedir. Yine aynı yöntem kullanılarak, “kendiliğinden toplanma” sürecinin meydana geldiği koşulların (örneğin ortamın pH değeri, sıcaklığı) değiştirilmesinin, ortaya çıkacak supramoleküler nanoyapıların şekil ve özellikleri (örneğin sertliği) üzerindeki etkisi ile bu süreçte moleküler etkileşimlerin rolü araştırılacaktır.
  • Thumbnail Image
    Publication
    Alkalin Fosfataz Benzeri Peptit Nanokatalizörler
    (2014) Mustafa Özgür GÜLER Emine Deniz TEKİN Ayşe Begüm TEKİNAY; Bilkent Üniversitesi, Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Enstitüsü, Ankara, Türkiye Türk Hava Kurumu Üniversitesi, Hava Ulaştırma Fakültesi, Pilotaj Bölümü Bilkent Üniversitesi, Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi, Ankara, Türkiye
    Enzimler, reaksiyonların gerçekleşmesi için gerekli aktivasyon enerjisini düşürmeleri sebebiyle yaşam bilimlerinde önemli bir yere sahiptir. Bu özellikleri sayesinde reaksiyonların hızı milyonlarca ya da milyarlarca kat artabilmektedir. Reaksiyon hızını arttırmalarının yanı sıra, seçici reaksiyon gerçekleştirme özelliğine de sahiptirlerdir. Böylece sentez sonrası ürünlerin ayrılması gibi fazladan işlemlere gerek kalmadan daha az maliyetli reaksiyonlar gerçekleştirilebilmektedir. Günümüzde bilinen enzimlerin yaklaşık üçte birini metallerle koordine olan enzimler oluşturmaktadır. Bu tip enzimler, solunum, fotosentez, azot fikslenmesi, hidroliz kimyası gibi biyolojik sistemlerde hayati önem taşıyan mekanizmaların gerçekleşmesinde görev almaktadır. Metal iyonları, bir ya da daha fazla parçayla koordine olarak yapısal, katalitik ve elektron transferi gibi görevleri üstlenmektedir. Alkalin fosfataz (ALP) enzimi, nükleotitler ve alkaloidler gibi moleküllerdeki fosfat grubunun hidrolizinde görev alan bir enzimdir. Bu enzimin çinko varlığında aktivitesinin arttığı in vitro ve in vivo çalışmalarda gözlemlenmiştir. Bu enzim, aynı zamanda biyomineralizasyon için gerekli olan fosfat üretimine yardımcı olduğundan kemik dokuda yer alan hidroksiapatit üretimini hızlandırır. Bu projede, ALP aktivitesini taklit edebilen peptit nanofiber sistemleri geliştirilmiştir. Kendiliğinden düzenlenerek nonkovalent etkileşimler sayesinde multivalent aktif yüzey oluşturan peptit molekülleri, ALP’nin aktif bölgesindekine benzer şekilde çinkoya bağlanan amino asitler ile aktifleştirilerek hidroksiapatit üretilmesini sağlamıştır. Peptit nanosistemlerinin kararlılığı, hem hidrofilik hem de hidrofobik kısımlardan oluşmasından ileri gelmektedir. Hidrofobik kısma eklenen, beta yaprak oluşturma özelliğine sahip amino asitler sayesinde üç boyutlu bir yapı oluşturulabilmektedir. Bu özelliğe sahip amino asit dizininden sonra da, istenilen fonksiyona sahip amino asitler eklenebilmektedir. Bu projede, aynı stratejiyi kullanarak farklı yapısal özellikteki peptit moleküllerinin sentezlenmesi ve bu yapısal özelliklerin katalitik aktiviteye etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Böylelikle, yapay enzim yapımına, nanosistemlerle çözüm adımları ileri vadede sağlanacaktır. Sentezlenen yeni peptit nanoyapıların katalitik aktivitelerinin, canlı organizmalar üzerindeki etkisi de hücre üzerinde yapılacak in vitro deneyler ile gösterilmiştir. Ayrıca, sentezlenen yeni peptitler ve bu peptitlerin metal iyonlarıyla koordinasyonu sonucu oluşan üç boyutlu yapıların modellemeleri de desteklenmiştir. Bu tür teorik çalışmalar, sonraki supramoleküler yapıların tasarımında örnek teşkil edecektir.